Bazen hayat zaman ister: Yavaşlayarak güç bulmak

Kasım 19, 2025 - 02:00
 0  0
Bazen hayat zaman ister: Yavaşlayarak güç bulmak

Sanırım kalem ve kağıdı elime almayalı altı aydan biraz daha fazla oldu.
Yani yazmadım değil, ama kalemle yazmadım.
Bu satırlar, uzun bir aradan sonra eski usulle yazdığım ilk yazı.

Geçtiğimiz şubat ayında, uzunca yıllardır istediğim bir kararı aldım.
Yurtdışında yaşamaya, Bali’ye taşınmaya karar verdim.

Buna belki zamanı değildi diyebiliriz, belki yeterince istememişim diyebiliriz,
hazır değildim diyebiliriz ya da belki de korkuyordum diyebiliriz. Çünkü uzun yıllardır yurtdışında yaşama niyeti olan farklı ülkelerde buna fırsatlar oluşturabilecek olup, zamanında gerekli adımları atmamış biriyim.

Cevaplardan hangisi, yapmadığınız veya ertelediğiniz durumlar için size yakın geliyorsa;
bir veya birkaçını seçebilirsiniz.
Belki bu yazı, sizin için de küçük bir hatırlatmadır.

Yazıya kalem ve defterle başlamadığım dönemden girmem boşuna değil.
Çünkü yaklaşık 2,5 yıldır bu platformda düzenli yazıyorum ve neredeyse tüm yazılarımı önce eski usul deftere yazar, sonrasında bilgisayara geçirir ve düzenlerim.

Ama Bali’ye taşındığımdan beri, kalem ve defter ritüeli de ertelenenler arasına katıldı anlayacağınız üzere.

Büyük şehirlerde ve sisteme bağımlı yaşayan çoğumuz gibi, ben de küçüklükten beri
yetersizlik hissi ve başarı konusunda biraz takıntılı bir tiptim.

Son iki yıldır Türkiye’de bunun üzerine çalışıp yavaşlamayı öğrenmeye gayret etsem de biliyoruz ki, özellikle İstanbul gibi şehirlerde yavaşlamayı öğrenmek ve sistemden kendini sağlıklı bir mesafede tutmak pek de kolay değil.

Burada, Bali’de geçirdiğim zaman içinde en çok şunu gördüm:
Kendimize ne kadar acımasız davrandığımızı ne kadar koştuğumuzu, bazı şeylere durup bakmayı ne kadar unuttuğumuzu…

Bugün içinde bulunduğumuz gelişmiş toplum düzeninde hepimiz bir şeylere yetişemiyormuşuz, bir şeyleri kaçırıyormuşuz gibi hissediyoruz.

Bu bazen işimiz ve kariyerimizle ilgili,
bazen ailemiz ve sevdiklerimizle,
bazen sorumluluklarımızla,
bazen arkadaşlarımızla,
bazen bir yerlere yetişmekle,
bazen sosyal medyada gördüğümüz sahte dürtülerle,
bazen insanlarla,
bazen kendimizle,
bazen de hayatla…

Bu his size de çoğu zaman tanıdık geliyor mu?
Sanırım pek çoğumuz için bu durum ve duygular tanıdık.
Hayatı boyunca koşmayı ve daha fazla koşmayı, başarıya odaklı bir insan olmayı öğrenen benim için en azından fazlasıyla tanıdık.

Bugün yaşadığımız sistem ve özellikle büyük şehir hayatı içinde hepimiz bunu bilinçli veya bilinçsiz olarak öğreniyoruz.
Buraya gelmeden önce de her ne kadar durmak, yavaşlamak üzerine çalışmalar yapmış olsam da çocukluktan beri kodlanmış olan, Matrix filmindeki Ajan Smith gibi sürekli kendini güncelleyen o eski başarı ve yetersizlik kodum hala benimle. Her an bağışıklığımın ve farkındalığımın düşmesini bekliyor.

Hayatta elbette hepimizin başarıya, tatmine ve maddi bir güce ihtiyacı var.
Ama karşılığında ödediğimiz bedele dikkat etmediğimizde, işte orada sorun başlıyor.

Kendimizi tanımadığımız, sevdiklerimizle zaman geçiremediğimiz ve aslında yaşayamadığımız bir hayatın sonunda; filmin son karesine şöyle bir baktığımızda, terazi bize biraz ağır gelebilir.

Aslında hiçbir duygu, esiri olmadığımız sürece kötü değildir.
Tam tersine, yaratıcılığımız ve gelişimimiz için önemlidir.

Bir kırgınlık sizi çok iyi bir ressam yapabilir.
Bir öfke belki sizi çok iyi bir dövüşçüye dönüştürebilir.
Bir hırs veya yetersizlik duygusu, kariyer olarak sizi çok iyi yerlere taşıyabilir.

Ama bu duygunun sizi ele geçirmesine, tamamen o duygu olmanıza izin vermediğiniz takdirde…

Hiçbir duygu, gereğinden fazla içinde kalmadığınız sürece kötü değildir.
Onu nasıl kullanacağınızı öğrenirseniz, sizi olmanız gereken yere götürecektir.

İnsan doğası gereği; insanlarla, doğayla, canlılarla, evrenle ilgili bir yolculuğa çıkmak zorundadır, eğer gerçekten insanı anlamak ve kendini tanımak istiyorsa.

Hayatı yaşamak ve keşfetmek istiyorsak, aslında daha çok durmaya ihtiyacımız var.

Buradaki durmak yanlış anlaşılmasın;
hiçbir şey yapmamak anlamındaki bir duruş değil bu.

Aksine, akıntının içinde; başkalarının hırsı uğruna kurduğu sistemlerde, duygularımızdan ve kendimizden kaçmadan, hayatın içinde kalabilmekten bahsediyorum.

Kendinizi yetersiz, başarısız hissederek hırsa kapılmanıza sebep olacak, sizi kendinizden uzaklaştıracak hiçbir duyguya yenik düşmeyin.
Onunla kalabilirsiniz, onu hissedebilirsiniz; ama onun sizi sürüklemesine izin vermek zorunda değilsiniz.

Küçük bir farkındalık çalışması:

Şu anda, tam bu satırda durun.
Gözlerinizi kapatın.

En yoğun hissettiğiniz duyguyu düşünün.
Belki kaygı, belki yetersizlik, belki öfke, belki de sadece yorgunluk…

Şimdi 3 kez, burnunuzdan yavaşça nefes alın,
ağzınızdan yavaşça verin.

Bu duygunun üzerinizde yarattığı yükü bir gözlemleyin.
Onu düzeltmeye çalışmadan, sadece fark edin.

Rahat bıraktığınızda, kabul ettiğinizde bedeninizin haline bir bakın.
Belki omzunuz biraz gevşedi, belki nefesiniz azıcık derinleşti.

Daha sonra ne kadar değerli şeylere sahip olduğunuzu, bugüne kadar neler yaptığınızı bir düşünün.
Bazen sadece bunu hatırlamak bile, içimizdeki o eski kodların sesini biraz kısmaya yetiyor.

Son olarak unutmayın:
Hayatta her şey, olması gerektiği zaman,
olması gerektiği kadarıyla,
gerektiği kişiyle

Siz durdukça,
kendinizle temas ettikçe,
kendi merkezinizde kalabildikçe ilerleyecektir.

Yolunuza ışık olması dileğiyle.

İlginizi çekebilir: Nefesin bilinmeyen gücü: Lenfatik temizlik nasıl başlatılır? Uzun yaşam (longevity) trendlerinin görünmez riski

The post Bazen hayat zaman ister: Yavaşlayarak güç bulmak appeared first on Uplifers.

Tepkiniz Nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmiyorum Beğenmiyorum 0
Aşk Aşk 0
Komik Komik 0
Öfkeli Öfkeli 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0